Stadyum Mimarlarından Alper Aksoy: “Stadyumların Her Zaman Bir Landmark Olma Potansiyeli Vardır; Fakat Her Zaman Bu Iddiayı Taşıması Düşüncesi Gerçekçi Değildir.”
Mimarlığın stadyumu rezidansı olmaz elbette, mimarlık kelimesi bütün ağırlığını taşıyor işin; ancak proje bazında değerlendirirseniz, stadyumda proje nereden başlar nereye doğru, nasıl ilerler?
[kutusol=4104]Alper AKSOY: Stadyum projelerinde en önemli belirleyici unsur FIFA, UEFA ve TFF kriterleri. Olimpiyat stadyumlarında atletizm federasyonları ve olimpiyat komiteleri de ayrıca belirleyici oluyor. Stadyumun kapasitesi ve işlevi (sadece futbol oynanması/oynanmaması) ve hangi standartlara göre yapılacağı tasarımın en önemli parametresi. Örneğin yerel liglerde hizmet verecek stadyumlarla Dünya Kupası ya da Şampiyonlar Ligi maçlarına hizmet vermesi amaçlanan stadyumlar farklı şekilde kurgulanıyor. İşlev ve kapasite seçiminden sonra iklim, kentsel ve kültürel bağlam, arazinin topoğrafik özellikleri, güvenlik kriterleri, yaya, araç ulaşım ve park kapasiteleri, teknolojik donanımlar tasarım sürecini ve sonucunu etkiliyor.
Yapıda seyirci giriş-çıkışı, güvenlik gibi bu yapılara has önceliklerden bahseder misiniz bize?
Bu konu tamamen kapasite seçimiyle ilgili ve en önemli konuların başında geliyor. Kapasiteye göre turnike sayısı, 1. fens alanı, 2. fens alanı, yangın senaryosu, merdiven genişliği ve asansör sayısı belirleniyor. En son uluslararası organizasyonlar için hazırlanan Sportif Alanlar Güvenlik Rehberi adlı yayından gerekli kriterlere ulaşılabilir.
UEFA, FIFA, TFF’nin getirdiği standartlardan söz eder misiniz? Bu standartların sürece etkisi nasıl oluyor?
Bu standartlar sürecin neredeyse tamamını kapsıyor ve etkiliyor. Stadyumun yönü, çim saha ölçüleri, soyunma odası sayısı, saha kenarındaki boşluklar, tribün uzaklıkları, görüş açısı, çimlerin standardı, WC sayıları, medya çalışma kriterleri ve sayıları, protokol standartları, aydınlatma şiddeti, seyirci güvenlik kriterleri, otopark sayısı ve konumu gibi birçok konu kriterler içinde yer alıyor ve tasarım sürecini doğrudan etkiliyor. Örneğin; seyirci kapasitesinin minimum % 5’i kadar stadyum yerleşkesinde otopark isteniyor, yakın çevresinde ise % 10 oranında otopark kapasitesi talep ediliyor. (Bir araç için 25 m² otopark alanı hesabı yapıldığında 30.000 m² kapasiteli stadyumlarda minimum 40.000 m² civarında alana ihtiyaç duyuluyor.) Bu ihtiyaçtan dolayı arsa seçimi önem kazanıyor.
Stadyumların lokasyon seçimi konusundaki yorumlarınız neler? Bu yapıların çevresiyle uyumu farklı parametrelerle değerlendiriliyor olmalı… Ulaşımı… Bir landmark iddiası taşıyor olma beklentisi yaratması gibi…
Aslında bu sorunun cevabını olimpiyatlar için seçilen şehirlerden ve bu şehirlerde inşa edilen stadyumlardan bulabiliriz. Neredeyse tamamında ulaşım ana kriter olarak benimseniyor ve lokasyonlarını incelediğimizde özel araçla ulaşım, metroyla ulaşım, deniz (veya nehir) yoluyla ulaşım, şehirlerarası ulaşım üst düzeyde sağlanıyor. Stadyumların her zaman bir landmark olma potansiyeli vardır; fakat her zaman bu iddiayı taşıması düşüncesi gerçekçi değildir. Günümüzde bilhassa şehir içindeki yaşamı doğrudan olumsuz etkilediği iddiasıyla stadyumlar kent dışında konumlandırılıyor. Çevresine uyum ve yerine uygunluk konusunda sanırım en iyi örnek Münih Olimpiyat Stadyumu. Topoğrafya çok iyi kullanılmış ve stadyum çok hafif bir örtüyle kapatılarak stadyumların strüktürlerinin doğa üzerindeki ezici etkisi minimize edilmiş.
“Türkiye’de stadyumlar” konulu bir makale ya da sunumun konu başlıkları neler olurdu? Neden rezidans konusunda üne kavuşmuş mimarlarımızın stadyum projeleri az ya da yok, sizce?
Bence bu sorunun cevabı çok geniş. Ülkemizin mikro ve makro ölçekte kalkınma ve yatırım planları, siyasi süreçlerden çok fazla etkilenmesi sebebiyle uzun soluklu (20-50 yıl bandında) yapılamıyor. Bu nedenle o dönemdeki hakim siyasi görüş kısa sürede kendi belirlediği, belki de kendisinden sonraki siyasi görüşün desteklemeyeceği veya benimsemeyeceği kararları hızla alıyor ve uyguluyor. Bu hızlı süreçte mimari konular homojen olarak yayılamıyor. Örneğin bazı ofisler sürekli dönüşüm projesi çiziyor, bazı ofisler sürekli AVM çiziyor, bazı ofisler okul-üniversite çiziyor, bazıları ise sürekli hastane çiziyor. Bu süreçte roller paylaşılmış gibi gözükse de çok yakın gelecekte kulvarlar arası geçişlerin çok fazla yaşanacağını düşünüyorum. Yakın gelecekte rezidans konusunda üne kavuşmuş mimarlar stadyum mimarisinde de hakim olacaklar. Biz ofis olarak farklı konularda proje üretmek için çalışıyoruz, yılda en az 3-4 yarışmaya girmeye çalışıyoruz, yurt dışında farklı konularda projeler üretmeye çaba gösteriyoruz. Sürecin nasıl evrileceğini hep birlikte göreceğiz.
Stadyumlara veya spor komplekslerine özel malzemeler var mı? Türkiye özelinde bu konudaki AR-GE çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?
AR-GE çalışmaları daha çok stadyum kabuğundaki geniş yüzeylerin nasıl kapatılacağıyla ilgili yapılıyor. Bu konuda ülkemizde yeterli çalışma yapılmıyor, yurt dışı kaynaklı ürünler kullanılıyor.
ALPER AKSOY HAKKINDA
1978 yılında Kayseri’de doğdu. İlkögretimini Kayseri, Konya ve Antalya’da tamamladı. Orta öğretimini Kayseri Lisesi’nde bitirdi. Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde başladığı mimarlık eğitimini 2005 yılında tamamladıktan sonra yine aynı üniversitenin Mimarlık Fakültesi Yapı Bilgisi Ana Bilim Dalı’nda tezli yüksek lisans çalışması yaptı. 2007- 2013 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde Misafir Öğretim Görevlisi olarak görev yaptı. Halen Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünde Misafir Öğretim Görevlisi olarak görev yapıyor. Mimarlık hayatına kurucusu olduğu Alper Aksoy Architects firmasında devam ediyor.